TBMM Başkanı Kurtulmuş, medya kuruluşlarının genel yayın yönetmenleriyle bir araya geldi: (3)
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, “İsrail’in fiilen uluslararası hukuka aykırı attığı bu adımları önleyecek bir mekanizma mutlaka kurulmak zorundadır. Barış gücü, en önemli tedbirlerden birisidir. Bizim garantör olmak dediğimiz şey bu. Türkiye’nin de içinde bulunduğu, tercihen bölge ülkelerinden bir barış gücü oluşturulabilirse İsrail bu kadar rahat adım atamaz.” dedi.
Kurtulmuş, İstanbul Göztepe’deki TBMM Filizi Köşk Sosyal Tesisi’nde medya kuruluşlarının genel yayın yönetmenleriyle iftar programında bir araya geldi, soruları yanıtladı.
Dünya sisteminin çökmüş olmasının, ABD’nin forse ettiği Batı hakimiyetinin dağılmış olmasının, 1940-1945 sonrasında oluşan küresel kurumların çökmüş olmasının, evrensel olarak söyleyecek sözü olanların sözünün daha fazla geçerli olabildiği bir dönemi işaret ettiğini ve Türkiye’nin bu anlamda büyük bir avantaj elde ettiğini dile getiren Kurtulmuş, “Hiç kimsenin eksenine girmek mecburiyetimiz yoktur. Türkiye zaten kendi eksenini inşa ediyor, gerçekleştiriyor. Özellikle milli savunma sanayindeki başarılarımız artarak devam ederse zaten Türkiye’nin çok daha güçlü bir şekilde yoluna devam edeceği açıktır. Biz kendi eksenimize, kendi köklerimize döner, kendi milli karakterimiz üzerinden yükselebilirsek Türkiye’nin geleceği açıktır.” diye konuştu.
İslam dünyasının özellikle Gazze meselesindeki duruşunu eleştiren Kurtulmuş, İslam ülkelerinin mevcut durumunun çok kötü ve yürek parçalayıcı bir halde olduğunu söyledi.
“Avrupa Birliği’ne laf söylüyoruz, NATO’ya laf söylüyoruz. Birleşmiş Milletlere laf söylüyoruz. Eyvallah, bunlar bizim sorumluluğumuz. Ama İslam İşbirliği Teşkilatı da nerede? Bunu sormak da herhalde sorumluluğumuzdur.” ifadelerini kullanan Kurtulmuş, şöyle devam etti:
“Maalesef bu süreçte çok derli toplu bir vaziyette duramadık. Ben gittiğim ya da konuştuğum İslam ülkelerinin temsilcilerine hep şunu söylüyorum; hoca camide namaza durduğu zaman geriye döner, ‘Ey cemaat saflarınızı sık tutun. Safların sıklığı namazın sıhhatinin şartlarındandır. Çünkü safları sık tutmazsanız araya şeytan girer.’ der. Siyasi olarak farklılıklarımız olabilir ama sonuçta biz saflarımızı sık tutmazsak araya başkaları girer. Mevcut durumumuz bu.”
İsrail’in Gazze’ye saldırılarının ardından Türkiye’nin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın cesaretle kalkıp gerekenleri söyleyebilmesinin, birçok ülkeyi cesaretlendirdiğinin altını çizen Kurtulmuş, Gazze meselesinde bundan sonrası için yapılması gereken üç konu olduğunu belirtti. İlkinin, İsrail Başbakanı Netanyahu ve hükümetinin yalnızlaştırılması olduğunu anlatan Kurtulmuş, ikincisinin İslam dünyasının birliğinin, beraberliğinin temin edilmesi; üçüncüsünün de insanlık cephesinin tahkimi olduğunu söyledi.
Kurtulmuş, “Böyle yapabilirsek İslam dünyasının içinde bulunduğu durumda da süratle bir iyileşme sağlanacaktır. Türkiye cesaretle öne çıktı. İslam ülkeleri kendi iç problemleriyle uzunca bir süredir meşguller. İlk sefer dışarıda büyük bir tehdidin olduğunu bu kadar net algıladılar.” diye konuştu.
Dünyadaki birçok ülkeden, siyasilerden ve milletvekillerinden Filistin davasını destekleyen, Gazze’de yaşananlara tepki gösteren seslerin yükselmeye başladığını aktaran Kurtulmuş, şunları söyledi:
“Yüz milyonlarca insan, beklenenin çok üstünde insan sokaklara çıktı. Bir reaksiyon halinde şu anda. Bir siyasal bilince dönmüş değil. Burada da Türkiye ön alabilir. Yeni küresel, siyasal mimari tezimizin fevkalade önemli bir politik argüman olduğunu görüyorum. Dünya beşten büyüktür diye özetliyoruz; Afrika, İslam ülkeleri, Latin Amerika niçin temsil edilmiyor? Niye beş ülkenin veto yetkisi var? Böyle bir sistem nasıl ayakta durabilir? Dünya şu noktaya geldi; buna seyirci mi kalacak, reaksiyon mu gösterecek? Bunu sürdürmek lazım, uzun süre devam edecek bir mücadele haline getirmek lazım. Tabii bunun ilk adımı Netanyahu ve çetesinin tasfiye edilmesi, tasfiyeyle de kalmayıp uluslararası ceza mahkemesinde hesap vermeleri, öyle olmasını temenni ediyoruz.”
“Avrupa genişlemek istiyorsa dikkate alacağı en önemli ülke Türkiye’dir”
Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinin hiçbir zaman doğrusal bir şekilde yürümediğini, hep inişli çıkışlı olduğunu belirten Kurtulmuş, ilişkilerin çok gergin olduğu zamanlardaki sorumlunun da hiçbir zaman Türkiye olmadığını vurguladı.
Avrupa Birliği’nin çok açık çifte standartlar uyguladığını; bunlardan birinin de tam üyelik sürecinde gösterdiği tavır olduğunu ifade eden Kurtulmuş, Türkiye’nin bu konularda hiç taviz vermediğini, tam üyeliğin, karşılıklı müzakereler ile yürütülecek bir şey olduğunu söyledi. Şu anda esas tartışmanın, Türkiye-AB ilişkilerinin nasıl olacağından ziyade Avrupa’nın kendi içerisinde olduğunu dile getiren Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Birinci tartışma, AB genişleyecek mi, daralacak mı? İkinci tartışma, AB, Amerika’nın boyunduruğu altında mı kalacak, daha bağımsız bir yol mu izleyecek? Üçüncü tartışma ise Alman inisiyatifi mi, Fransız inisiyatifi mi baskın olacak? İngilizler kendilerini dışarı çekerek tartışmaların biraz dışında konumlandılar. Benim şahsi kanaatim Avrupa Birliği Kırım’ın işgaline bir şey diyemeyerek zaten politik olarak birkaç adım geriye çekilmiştir. Şimdi NATO, aracılığıyla derlenip toparlanmaya çalışıyorlar. Bu süreç Avrupa’nın kendi iç tartışmalarını belirleyecektir. Avrupa genişlemek istiyorsa dikkate alacağı en önemli ülke Türkiye’dir. Türkiye çok kültürlülüğü, farklı fikirleri barındırabilme potansiyelini Avrupa’ya kazandırır.”
Dünyanın geleceği için çok büyük tehlikelerden birisinin de Avrupa’da yükselen aşırı sağ, ırkçılık ve faşizm olduğunu belirten Kurtulmuş, bu tür politik kaymaların Avrupa’nın ana akım damarlarını zehirlediğini söyledi.
Kurtulmuş, şöyle devam etti:
“Yabancı deyince tüyleri diken diken olan kayda değer bir kitle var. Bu kitlenin oyunu almak için ana akım siyasetçiler bile o dile yakın mesajlar vermektedir. Dolayısıyla bu kitlenin bakışında Türk, kötü bir şey… Üstüne son 10-15 yıldır devam eden İslamofobi artık aleni bir İslam düşmanlığına dönüşmüştür. Demokrasi, fikirlere saygı, dinlere, inançlara hürmet gibi AB’nin en temel tezleri, değerleri çiğnenmiştir. Bence Türkiye ile Avrupa ilişkilerini konuşurken önce Avrupa’nın bu durumunu müzakere etmek lazım. Biz bu sürecin başından itibaren hiç bu oyunu bozan olmadık. Yetmiş küsur yıl devam eden bir süreç. Türkiye buna razı olmaz. AB, eğer iyi bir gelecek tasarlayacaksa Türkiye’yle iyi ilişkiler kurmaya muhtaçtır. Bu anlamda hem AB’nin kurumsal yapısıyla hem de ikili olarak iyi ilişkilerimizi sürdürüyoruz. Her gittiğimiz platformda yetkililerle görüşüyoruz, konuşuyoruz. Onlara da bu uyarılarımızı yapıyoruz. Yani orada da makul siyasetçiler, artan İslamofobi ve ırkçılığın ne büyük tehlike olduğunu görüyorlar.”
“Bu tartışma ve çatışmayı ortadan kaldıracak şey Meclis’in iradesidir”
Yeni anayasa çalışması konusundaki tartışmalara ilişkin soru üzerine Meclis Başkanı Kurtulmuş, bu konuda iktidarla muhalefet arasında bir konsensüs sağlanabileceğini belirterek, “İyi niyetle başlanırsa, herkes eteklerindeki taşları dökerse sonuç alınır.” dedi.
Yürürlükteki Anayasa’nın 12 Eylül darbesinin ardından hazırlandığına dikkati çeken Kurtulmuş, “Bu anayasayı yapanlar çok açık söyleyeyim, hiçbir şeyi öyle tesadüfen yapmamışlar. Anayasa’nın içinde birtakım mayınlı alanlar bırakmışlar. Bunlardan birisi de yargı organlarının arasındaki olası tartışma ve çatışma meselesi. Bu tartışma ve çatışmayı ortadan kaldıracak şey Meclis’in iradesidir, yani milletin iradesidir. Niye partiler bu konuda oturup anlaşamasınlar, uzlaşamasınlar? Bunlar konuşulabilir.” ifadelerini kullandı.
Anayasa Mahkemesinde şu anda 165 bin dosya bulunduğuna dikkati çeken Kurtulmuş, “Tarla sınırlarının ihlali bile bireysel başvuru dolayısıyla Anayasa Mahkemesine geliyor. Belki bu alan bireysel haklar, siyasi özgürlükler gibi alanlarla çerçevelenebilir. Yeter ki doğru, olumlu adım atılabilsin. Ben sonuç alacağımızı düşünüyorum.” dedi.
“İsrail’in fiilen uluslararası hukuka aykırı attığı bu adımları önleyecek bir mekanizma mutlaka kurulmak zorundadır”
Kurtulmuş, “Gazze’de ateşkese varılmasının ardından çok uluslu bir barış gücü oluşturulması durumunda Türkiye de barış gücü içinde yer almalı mı?” sorusu üzerine şunları söyledi:
“İsrail’in fiilen uluslararası hukuka aykırı attığı bu adımları önleyecek bir mekanizma mutlaka kurulmak zorundadır. Barış gücü, en önemli tedbirlerden birisidir. Bizim garantör olmak dediğimiz şey bu. Türkiye’nin de içinde bulunduğu, tercihen bölge ülkelerinden bir barış gücü oluşturulabilirse İsrail bu kadar rahat adım atamaz. Biliyor ki dünyanın kılı kıpırdamayacak. Adam bombaları yağdırıyor, orayı uçuşa yasak bölge ilan et, bir tane İsrail uçağı kalksın bakalım. Dolayısıyla bunun uluslararası bir mekanizma içerisinde önlenmesi mümkündür. Türkiye’de böyle bir barış gücünde yer alır.”
(Bitti)